10 Eylül 2016 Cumartesi

Çocukla tatil

Annelik galiba zamanı verimli kullanabilme ve kontrol edebilme yeteneğini de beraberinde getiriyor. Çünkü günleriniz tıpkı bir organizayonu yönetir gibi dakikaları, saatleri hesaplayarak geçiyor.
Bazen kocanızla konuştuğunuz tek konu; çocuğunuzun uyku rutini olabiliyor.  ‘Öğlen ne kadar uyudu?’, ‘Erken mi geldi uykusu? Sabah çok erken kalktı tabi!’, ‘Akşam kaçta uyur acaba?’ Bir anda kendinizi çocuğunuzun uyku saatine göre planlar yaparken bulabilirsiniz. Bir de çocuklu arkadaşlarla buluşulacaksa, gün içinde uygun bir saat ayarlayabilmek oldukça zor olabiliyor. Çünkü öğle uykusuna doyamadan uyanınca huysuzluk peşimizi bırakmıyor.
Zeynep gezmeyi seven, uyumlu bir çocuk oldu hep. Ama 2 yaşından sonra, uyku rutini özellikle tatildeyken gündem oluyor bizde. Çünkü tercihimiz, Zeynep çok istemese de, tatillerde öğle uykusunu atlamamak yönünde! Çocuklar rutinlerinin dışında bir gün geçiriyorlar ise akşamüstüne doğru bir takım huysuzluklar başlıyor, akşam yemeği sonrasında ise farklı boyutlarda yaşanabiliyor söz konusu huysuzluklar, hatta bambaşka çocuklara dönüşebiliyorlar bazen!!! Dolayısıyla en sağlıklısı az ya da çok farketmez, mutlaka öğle uykusu uyumaları!
Uyku dışında, eğer deniz tatilindeyseniz ve  bebek bezi hala hayatınızda ise, deniz keyfinize bir bez mayo, bir normal bez, bir bez mayo, bir normal bez şeklinde sürüp giden bez değişimleri de ekleniyor. Yeniliklerle dolu hayatınıza, yepyeni hareketler ekleniyor yani. Nasıl bu kadar zayıf kalabiliyorsun diyenlere gelsin bundan sonra yazacaklarım. Kollukları tak - çıkar, muhtemelen geniş bir alana dağılmış olan kovayı, küreği topla, çok uzaklarda olan bir arkadaşın peşinden giden çocuğun arkasından koş, şapkasını tak, kremini sür, havlusunu getir. Birlikte yüzmek, kumdan kaleler yapmak, gülmek, eğlenmek de tatilin bir parçası ama gün boyu süren koşturmaca eğer çocuğunuz pusette uyuyabiliyorsa yerini sakinliğe bırakır. Eğer ağzınızı açmaya haliniz kaldıysa eşinizle 2 çift laf edebilirsiniz belki, umarım...
Eğer bambaşka bir şehirde, hatta bambaşka bir ülkede iseniz, gündeminiz bu defa yemek olabiliyor.  Malum artık her tatili çocuk odaklı yaşıyoruz. Çok lezzetli, mutlaka gidin diye tavsiyeler aldığımız bir restaurant, Zeynep için uygun değilse, yapılacak listemize girmeyi başaramıyor.  
Özetle, çocuğunuz büyüdükçe hayat kolaylaşıyor ama aynı zamanda da zorlaşıyor. Tatil kavramı da oldukça farklılaşıyor. Dinlenmekten çok yorgunluk olabiliyor bazen. Ama aylar sonra çektiğiniz videoları izlediğinizde ne kadar çok eğlenmiştik diyebiliyorsanız, anılarınıza yenilerini eklemek için düşün yollara yeniden.
Her daim keyifli tatiller...


11 Temmuz 2016 Pazartesi

Zeynep'in 2. yılı





Birlikte geçirdiğimiz ikinci yıl da çabucak geçti. Zorlukları da olsa her anımızın tadını çıkarmaya çalıştığım, seninle geçirdiğim her saniyeyi beynime kazımak istediğim bambaşka bir 54 hafta, 365 gün, 8.760 saat daha.

Tüm baskılara rağmen 24 ay emzirmekte kararlı olduğum için, yine bazı geceler uykusuz kaldım. Ama iyi ki öyle olmuş diyorum, en özel dönemimizi doya doya yaşadık böylece. Yine her fırsatta seni, bizi çekmişim! 2. yılına dair de çok güzel bir arsivimiz merak etme.

Şimdilerde bebeklik resimlerine bakınca ne kadar hızlı büyüdüğünü daha iyi anlıyorum canım kızım. Sen hala benim bebeğimsin ama aynı zamanda bıcır bıcır, sevgi dolu bir kız çocuğusun artık. Bu yıl da çok eğlendik, güldük, yedik, içtik, bıcı bıcı yaptık, ağladık, inatlaştık, BabyJoy dinledik, şarkılar söyledik, parmak boyası yaptık, rengarenk hamurlarla oynadık, yeni kitaplar okuduk, çocuk parklarının, arkadaşlarla oynamanın keyfini çıkardık veeeee gymboree ile birlikte okullu olduk.

Şimdiden en iyi arkadaşım oldun bile. Eeee en sevdiğin oyun ‘anneye yardım’ olunca, birlikte vakit geçirmek ayrı bir keyif oluyor. Yemekler, kekler yapıyoruz, sofralar hazırlıyoruz, genellikle seni bilezikler ve kolyelerle oynarken bulsam da, evet biz birlikte alışveriş bile yapabiliyoruz. Ama tabi ki gezmek ya da senin tabirinle attaya gitmek favorimiz. Nereye gitsek o özgüvenli, güler yüzlü hallerinle ilgi odağı oluyorsun. Bu durum bazen bize zor anlar yaşatsa da, o güzel yüzünün her zaman gülmesi en büyük dileğimiz.

Artık o kadar güzel konuşuyorsun ki dinlemelere doyamıyorum ve tabi ki senin dilinden de en çok ben anlıyorum. İki senedir sana anlattığım masalları, yarım yamalak da olsa senden dinlemek gibisi yok. Her zaman heyecanla anlatacağın güzel hikayelerin olsun canım kızım, ben seni dinlemek için her zaman yanında olacağım. Hikayenin devamına şahit olmak ve dinlemek için sabırsızlanıyorum.

Çok şükür ki her zaman dua ettiğimiz gibi sevgi dolu bir bebek oldun! Herkesi, herşeyi bağrına basabilmeyi öğretebildik sana. En çok da bu huyunu seviyorum, iyi ki merhametli bir çocuksun. Belki de sırf bu yüzden bile yaşadığın sorunların üstesinden gelebilirsin bu hayatta. Hala ayağın takılıp düşünce canın yansa, dizin kanasa bile gülümseyerek ayağa kalkıyorsun. Ben de hala bundan sonraki hayatında da hep böyle olman için dua ediyorum. Her anında gülümsemeye devam et güzel kızım...

2 yaşın getirdiklerini bilmeyen yoktur. Tabi ki bizim de artık nur topu gibi bir sendromumuz var. Artık her anımız keyifli geçmiyor. Her insan gibi ben de bazen pes etme noktasına geliyorum. Bazen ikimizin de sabrı azalıyor, yoruluyoruz. Böyle zamanlarda evde olmak işimizi kolaylaştırıyor, ama eğer dışardaysak gerginlik iyice artıyor. Galiba etrafımıza rahatsızlık verdiğimiz için ben de biraz huzursuzlanıyorum. Eskiden olsa o gergin anlarımızda boynuma sıkı sıkı sarılıp sakinleşirdin. Şimdilerde seni sakinleştirebilmek için farklı yollar deniyorum. Ama galiba en iyisi herşeyi oluruna bırakmak, kendi kendine kalınca ne istediğini de anlamamız kolaylaşıyor.

Biliyorum, biraz daha büyüyünce seni kucaklamak, sıkı sıkı sarılmak kolay olmayacak. Belki de sen izin vermeyeceksin fazlasına. İşte bu yüzden doya doya öpüyorum, kokluyorum seni. Aslında senin de çok eğlendiğin bir oyun bu, değil mi? Dilerim, kıkır kıkır güldüğün, kahkahalar attığın o anlar hayatının tamamında var olsun.  

Çok şükür ki ben o şanslı annelerdenim. Her anında yanında olabiliyorum. Bundan sonra da öyle olsun istiyorum canım kızım. Belki bir gün farklı sebeplerle bambaşka şehirlerde, apayrı ülkelerde yaşayacağız ama benim kalbim hep senin için atıyor olacak. Doğduğun andan itibaren senin için, bizim için dilediklerim biraz farklılaştı ama özünde hiç değişmedi; mutlu günlerine şahit olmak, sevinçlerini paylaşmak, başarılarınla gurur duymak, üzüldüğünde, başın sıkıştığı anda aklına ilk gelen olmak istiyorum. Hayat yolculuğunun 2.yılında olduğu gibi bundan sonra da, gücüm yettiğince sana yepyeni kelimeler öğretmeye, başka başka masallar anlatmaya, bambaşka ülkelere yolculuk etmeye, farklı şehirlerin sokaklarında yürümeye, yepyeni videolar, fotoğraflar çekmeye, hayata gülerek bakmaya devam edeceğim.


Seni çok seviyoruz kızm...

Doğum günün kutlu olsun...

İyi ki doğdun! İyi ki varsın!


6 Ekim 2015 Salı

Zeynep'in 1. yılı




Hayatımın en güzel yılı ne kadar da çabuk geçti, inanamıyorum... Sanki daha dün hamile olduğumu öğrenmiş gözlerim dolu dolu elim karnımda seninle konusuyordum... Zorlukları da olsa her animizin tadini çıkarmaya çalıştığım, seninle geçirdiğim her saniyeyi beynime kazımak istediğim tam 54 hafta, 365 gün, 8.760 saat...

Çoğu zaman uykusuz da olsam, seninle gecen 1 yılım çok güzeldi canım kızım. Her anını hatırlamak, apite, alos gibi söylediğin komik kelimeleri unutmamak istiyorum. Baban biraz kızıyor bu huyuma ama onbinlerce fotoğrafın, binlerce videon var şimdiden. Her fırsatta seni, bizi çekmişim! Ama iyi ki de öyle yapmışım, şimdi doya doya yaşadığımız 1 yıla dair o kadar güzel bir arsivimiz var ki...

Sen bizim ilk çocuğumuzsun, evet biraz acemiyiz ama elimizden geldiğince doğru anne baba olmaya çalışıyoruz. Sana her fırsatta öğretmeye çalıştığımız en büyük erdem; Sevgi! Sevmeyi öğrenirsen, yasadığın her sorunun üstesinden gelirsin bu hayatta. Ayağın takılıp düşünce ya da sana göre, hoppaa yapınca gülümseyerek ayağa kalkıyorsun ya, bundan sonraki hayatında da hep boyle olman için dua ediyorum. Her aninda gülümse güzel kızım...

Birlikte geçirdiğimiz 1 yıl boyunca bende de değişen şeyler oldu kızım. Ben seninle daha çok şükretmeyi öğrendim ve artik daha hassas biri oldum. Belki de hala değişkenlik gösteren hormonlarım yüzünden, en ufak bir şeyde gözlerim doluyor, elimde degil... Ne zaman hatirlasam kendimi gülümseyerek bulduğum, doğduğun ‘o’ ilk an, beni daha duygusal biri haline getirdi kizim.

Tabi ki her animiz keyifli geçmiyor. Bazı günler sabrımız azalıyor, yoruluyoruz. İşte o gergin anlarımızda boynuma sıkı sıkı sarılıyorsun ya bütün yorgunluğum geçiyor. Her insan gibi ben de bazen pes etme noktasına geliyorum, bunları hissetmem çok doğal. Bu durumun sana olan sevgimle hiç bir alakası yok. Sadece ben de insanım. Hepsi bu. Biliyorum, biraz daha büyüyünce seni kucaklamak, sarılarak göğsüme sokmak kolay olmayacak. Belki de sen de izin vermezsin fazlasına. İşte bu yüzden doya doya öpüyorum, kokluyorum seni...

Her anında yanında olmak istiyorum canım kızım, mutluluklarını paylaşmak, basarılarınla gurur duymak, üzüldüğünde başını yaslayabildiğin bir omuz olmak istiyorum. Henüz 1 yıllık hayat yolculuğunda ilk kelimelerini duyduğum, ilk adımlarına şahit olduğum, ilk kez tattığın her yemekte, ilk defa gördüğün her yerde yanında olabildiğim için çok şanslıyım. Gücüm yettiğince sana yeni kelimeler öğreteceğim, başka başka masallar anlatacağım. Doğayı tanıyacaksın, yeni ülkelere yolculuk edeceğiz, bambaşka şehirlerin sokaklarında yürürken yepyeni videolar çekeceğiz. Ama "Roma'da bindiğimiz taksi" başlıklı videomuz her zaman 1 numaramız olarak kalacak J

Bu bloğu yazmamdaki en büyük sebep, benim yaşıma geldiğinde bile çocukluk anılarını taze tutabilmek. İlk kelimeni (çoğu bebek gibi "baba" demeyi tercih ettinJ) söylediğin tarihi, ilk adım attığın tarihi, ilk defa yardım almadan döndüğün tarihi ve diğer tüm ilklerinin tarihlerini zamansiz ajandamıza not alıyorum, fotoğraflarını, videolarını senin için biriktiriyorum. Şu an 33 yaşındayım ve 1 yaşında neler yaşadım hatırlamıyorum. Sen en özel yılını yaşarken, annenin ve babanın nasıl duygular içinde olduğunu, büyüdüğünde okuyabilmeni istiyorum!

Seni çok seviyoruz kizim...

Doğum günün kutlu olsun...

İyi ki dogdun! İyi ki varsın!


11 Nisan 2015 Cumartesi

Ek gıda

Her anne bebek beslenmesi konusunda oldukça hassastır. Ek gıdaya geçiş de anneler için biraz zorlu ve sabır isteyen bir süreç. Bebeğinin yeni tatlarla tanışmasına şahit olmak, küçücük elleriyle ağzından düşen parçaları yemeye çalıştığını görmek, henüz yutamadığı mamasıyla gülücükler atarak konuşmaya çalışmasını izlemek anneler için dünyalara bedel.

Arkadaşlarım arasında anne sütü yetersiz olanlar 6.aydan önce ek gıdaya başladılar. Ben de Zeynep'in 4.ay kontrolünden itibaren doktoruna sorar olmuştum, ek gıdaya ne zaman geçeriz diye. Doktorumuz da bence o kadar da sabırsız olmayın, kolay bir süreç değil, çocuk doktoru olmama rağmen ben bile zorlanmıştım diyordu her seferinde. 6.ay kontrolümüz sonrasında sabırsızlıkla beklediğimiz yemek listemizle döndük evimize.

Her doktorun önerdiği gıdalar, verdiği menüler farklılık gösteriyor. Birçok konuda birbirine akıl danışan annelerin kafası ise en çok bu ek gıda konusunda karışıyor. Ben hala yoğun bir şekilde emzirmeye devam ettiğim için rahat geçiriyorum bu sureci. Emzirebilen her annenin içi rahat olmalı bence, çünkü doktorumuzun dediğine göre 8 aylık olana kadar sadece anne sütü ile gelişimini sürdürebilirmiş bebekler. Benim Zeynep için hazırladığım menüler tüm dünyanın evrensel olarak kabul ettiği veya uygun bulduğu gıdalar listesi olmayacak elbette. Yazdıklarıma ek bilgilerle katkıda bulunmak isteyenler, buyurun “yorumlar” kısmında beraber konuşalım fikir alışverişinde bulunalım.

Doktorumuza güvenerek, onun önerdiği gıdalardan oluşan, danıştığım annelerin önerileri ve yaptığım araştırmalardan oluşan bir menü benimki. Her pazartesi haftalık menümüzü oluşturuyorum. Böylece sürekli ayni şeyleri yemeyen Zeynep, birbirini çok sık tekrar etmeyen çeşitli gıdalar tüketiyor ve yemek vakitleri bizim için bir eğlenceye dönüşüyor. Aşağıda sizlerle bir haftalık menümü ve nasıl pişirdiğimle ilgili bilgileri paylaşıyorum, bebeklerimize afiyet olsun...

Bilgi: Zeynep şu an 10 ay 10 günlük. Bu menü yaklaşık o civarda olan bir bebek için uygun olabilir. 6 aylıkken ek gıdaya başladık, o dönemde sadece öğlenleri kabak, havuç, patates, bal kabağı, karnabahar, irmik, rüşeym, pirinç, bulgur ve kinoali (en fazla 4 sebze, 3 tahıllı) mamalar hazırlıyordum. Pişirdikten sonra bir gün tereyağı, bir gün zeytinyağı ekliyordum. Keçi sütü ile yaptığım ev yoğurtları ve mevsimine göre dilediğinizi seçebileceğiniz meyveler; muz, elma, armut, nar, üzüm, Trabzon hurması, avokado. Simdi ise bir sürü çeşit ve öğün eklendi. İlk ay her öğünde taze çorbalar pişirdim ama sonrasında genellikle yemeklerimi 2 öğünlük yapıyorum. Bir önceki gün aksam yediği yemeği, ertesi gün öğlen yediriyorum. 1-2 günden fazla dolapta bekletmiyorum yemeklerini Zeynep'in. 


Pazartesi


Kahvaltı: 2 adet suda bekletilmiş, zari zari soyulmuş zeytin, 1 adet ufalanmış organik tam buğday ekmeği, 1 çay kaşığı organik keçiboynuzu pekmezi, 1 kibrit kutusu suda bekletilmiş organik keçi peyniri, 1 miktar peynir suyu ya da anne şutu, 1-2 parça dövülmüş ceviz, 1 adet organik yumurtanın sarısı ve 1 adet çatalla ezilmiş ufak muz. (İlk önce yapmış olduğum karışımı pekmezi ve muzu koymadan yediriyorum, açken yumurtalı karışımı yedirdikten sonra kalan kısmına muz ve pekmez ekleyerek tatlı olan karışımı yediriyorum.1 yaşından sonra domates, badem ve bal da eklenecek kahvaltımıza.)

Öğlen: Kuzu etli sebze (patatesli, havuçlu) yemeği (Tefal Disney serisinin 'Buharlı Pişirici ve Blender'i bu süreçteki en büyük yardımcım. Tarif kitabında hem güzel tariflere, hem de bebek beslenmesine iliksin faydalı bilgilere ulaşabilirsiniz. Bu yemeğimiz de 10 dk gibi kısa bir surede hazır oluyor. Tarifte yok ama soğan ekleyerek de yemeğinizi lezzetlendirebilirsiniz.)


Akşamüstü: Avokadolu keçi yoğurdu (Tefal Yoğurtçum ile yoğurdu evde yapıyorum. Günlük pastörize keçi sütü ile cam kaselere mayalıyorum. Zeynep her gün 150 ml civarı yiyor. Bazen de anneannemizin Trakya'dan getirdiği yağlı inek sütüyle yaptığımız ev yoğurdundan 1 kase yiyoruz.)

Akşam: Et suyu ile pişirilmiş tam buğdaylı anneanne eriştesi (Baslarda aksam yemeği olarak sadece anne sütü veriyordum. Arada da pekmez, armut ya da elmayla tatlandırdığımız muhallebileri yediriyordum ama 9 aylık olduğumuzdan beri aksam yemeklerinde bize eslik ediyor Zeynep.)

Salı


Kahvaltı: Her sabah aynı karışımı veriyorum. Fakat muz yerine nar suyu ya da mevsimine göre farklı meyve suları içiyoruz.


Öğlen: Yoğurt çorbası (Ev yapımı keçi yoğurdu, et suyu ve yumurta sarisini birlikte pişiriyorum, kaynadıktan sonra da buharlı pişiricide pişen kabak ve tahılları(kinoa, rüşeym, arpa ya da tel şehriye, pirinç) Makarnalutfen'in tavuklu tel şehriyesi ya da pancarlı arpa şehriyesi çok yakışıyor çorbalara.)


Akşamüstü: Yoğurt ve elma (Elmayı bazen cam rendede püre yapıp, bazen de filede yiyoruz.)


Akşam: Kuzu etli risotto (Tefal ActiCook ile 15 dk'da risottomuz pişiyor. Soğanları zeytinyagda biraz pişirdikten sonra, kuzu etleri ve domatesi ilave ediyorum. Sonra pirinç ve rendelediğim kabakları ekliyorum. 8 dk pişirip, biraz dinlendiriyorum. Yanında da biraz yoğurt yiyoruz tabi. Domatesi pismiş olarak verebiliyoruz artik, yemeklerimiz de daha lezzetli haliyle. Ben kahvaltılık cherry domateslerden kullanıyorum.)

Çarşamba


Kahvaltı: Her sabah aynı karışımı veriyorum. Fakat muz yerine nar suyu ya da mevsimine göre farklı meyve suları içiyoruz.


Öğlen: Patatesli, soğanlı, balık. (Doktorumuzun önerisi somon baliği ama biz çinekop balığını da çok seviyoruz. Somon balığını fırında yapıyorum ama çinekop balığını sebzelerle birlikte buharlı pişiricide yapıyorum. Bebeklerin ve tabi ki tüm çocukların en az haftada 1 gün, hatta 2 gün balık yemesi gerekiyor.)


Akşamüstü: Armutlu pekmezli muhallebi (Tüm meyveleri cam rendeden geçirmeyi ihmal etmeyin! Balık yediğimiz gün yoğurt vermiyorum, eskilerden kalan bir alışkanlık iste.)


Akşam: Sebzeli kinoa pilavı

Perşembe


Kahvaltı: Her sabah aynı karışımı veriyorum. Fakat muz yerine nar suyu ya da mevsimine göre farklı meyve suları içiyoruz.


Öğlen: Kuzu etli taze fasulye (Zeynep'in yemeklerine de bazen taze çekilmiş karabiber ya da iyice ufalanmış nane ekliyorum. Şimdiden damak tadının gelişmesi ve alışması için.)

Akşamüstü: Armut ve yoğurt (Meyveli yoğurtlara bazen burun kıvırıyor Zeynep. Ama armutlu yoğurt çok lezzetli bence.)


Akşam: Tarhana çorbası (Tabi ki anneanne tarhanası, pişirdikten sonra içine 1 cay kasığı tereyağı koyuyorum.)

Cuma 


Kahvaltı: Her sabah aynı karışımı veriyorum. Fakat muz yerine nar suyu ya da mevsimine göre farklı meyve suları içiyoruz.


Öğlen: Eksili köfte (Klasik eksili köfte tarifi. Ama Zeynep için köfteleri kinoali ve irmikli yapıyorum, organik tam buğday unu kullanıyorum.)


Akşamüstü: Kuru kayısılı keçi yoğurdu (Suda beklettiğim kuru kayısıları rondodan geçirip, yoğurda ekliyorum.)


Akşam: Kuzu etli kabak dolması ve yoğurt

Cumartesi


Kahvaltı: Her sabah aynı karışımı veriyorum. Fakat muz yerine nar suyu ya da mevsimine göre farklı meyve suları içiyoruz.


Öğlen: Patatesli, havuçlu, soğanlı, kuzu etli bezelye


Akşamüstü: Sade yoğurt 


Akşam: Sebzeli makarna (makarnalütfen'in rengarenk makarnalarını çok seviyoruz.)



Pazar


Kahvaltı: Her sabah aynı karışımı veriyorum. Fakat muz yerine nar suyu ya da mevsimine göre farklı meyve suları içiyoruz.


Öğlen: Kuzu ciğeri ve yoğurt (Ciğerlerin pişirilmesi babamıza ait, bu nedenle hafta sonu menümüzde yer alıyor.)


Akşamüstü: Avokadolu keçi yoğurdu


Akşam: Sebzeli mercimek çorbası (Mevsim sebzeleri ile çorbamızı tatlandırıyoruz.)

27 Eylül 2014 Cumartesi

Lohusa olmak...

Sonunda hamilelik bitti ve kızımızın gülücükleriyle dolu yeni hayatımız başladı. Doğumun gerçekleştiği Pazar gecesinden Salı günü öğleden sonraya kadar hastanedeydik. Hastanedeki ilgi güzeldi ama bir an önce kızımla evimize gitmek istiyordum. Ben, eşim, kızımız, annem ve eşimin annesi...

Eve gelince bebek bakımı başladı. İlk haftalarda en iyi desteğim annemdi ve tabi ki sevgili eşim. Zeynep mıkkk dese annem yerinden fırlıyordu adeta. Çoğu zaman benim kalkmama bile gerek kalmıyordu. Dikişlerimin acısı bir hafta sonra oldukça azalmıştı ve ikinci haftadan itibaren Zeynep'le ilgilenme konusunda annemle yarışır olmuştuk. Ki annemin hızına yetişmek ne mümkün, oturduğu anlar o kadar azdır ki...

Her anne gibi ben de biraz hassastım bu dönemde. Eğer hamilelikle birlikte hormonlarınızdaki değisikliği fazlasıyla hissettiyseniz, lohusa olduğunuz dönemdeki duygu değişikliklerine de hazırlıklısınız demektir. Belki de bu nedenle, ben oldukça rahat geçirdim bu dönemi. Yine de hiç bir anne bu dönemde yaşadığı kırgınlıları da kolay kolay unutmazmış, benim için de öyle oldu.

Anne ile bebeği arasındaki bağın daha da güçlendiği bu "40 günlük" lohusalık sürecinde, her anne gibi benim de önceliğim bebeğimdi. Aklımda onunla ile ilgili onlarca soru vardı. Bu soruların en doğru cevapları tabi ki bebeğimin takibini yapan çocuk doktorundaydı. Ama annesi yanında olan şanslı lohusalardan olduğum için, ilk danıştığım kişi elbette ki bebeğimin biricik anneannesiydi.

Bu dönemde annelerin yaşadığı en büyük endişe bebeğin beslenmesidir. Bebeğinizin sarılık olmaması için, özellikle doğumdan sonraki ilk üç haftada bu endişe daha da önem kazanmaktadır. Yine de bu dönemde "sütün gelmiyor" diyen biri mutlaka olur etrafınızda. Ben de bizzat yaşadığım için rahatlıkla söyleyebilirim; çok üzülürsünüz, hatta aklınıza geldikçe gözleriniz dolar. Siz yine de kimsenin moralinizi bozmasina izin vermeyin, doktorunuz da yol gösterecektir ama siz yine de annenize sığının ve onun mükemmel formulleriyle sütünüzün hem kalitesini hem de miktarını arttırın. Moraliniz de iyi olunca, bebeğiniz sağlıkla büyüyecektir.

Zaten o kadar hızlı geçiyor ki zaman, üzülerek vakit kaybetmek yerine bebeğinizle geçirdiğiniz her anın tadını çıkarın.

31 Temmuz 2014 Perşembe

Zeynep bebek doğdu...

Günlerdir sadece Zeynep'le ilgileniyorum ama aklımdan hep yaşadıklarımı yazmak geçiyor. 

Nereden başlasam? Nasıl anlatsam? Hamileliğim boyunca özlemle beklediğim o anları kelimelere dökmek o kadar zor ki... 

Normal doğum yapmayı planladığım için, 39.haftamızın bittiği 9 Mayıs'ta yine doktorumuz Egemen Hanım'ın yanındaydık. Kontrolün sonunda aldığımız karar; 12 Mayıs Pazartesi günü tekrar kontrole gitmem ve hala Zeynep'in gelmeye niyeti olmazsa 14 Mayıs Çarşamba günü sezeryanla bebeğimi kucağıma almamdı. Gerçi biz plan yapsak da her an her şey olabilirdi. Tahmin edersiniz ki bu karardan sonra zaman biraz tedirgin geçti benim için. 

Bir süredir eşim Zeynep'in bana doğum günü hediyesi olarak 10 Mayıs'ta geleceğini söyleyip duruyordu ama kızım Anneler Gününü yani 11 Mayıs'ı seçti. 

Evimiz, 11 Mayıs 2014 

10 Mayıs'ta ailemle birlikte doğum günümü kutladım ama hala Zeynep'in dünyaya gelmeye niyeti yoktu. Ertesi sabah, yani Anneler Gününde kahvaltı için Karaköy Namlı'daydık. Rezervasyon yapılmadığı için ilk giden güzel bir masaya kurulsun diye konuştuk kız kardeşlerimle. İlk gidenler annem, ben ve eşim olduğu için yaklaşık 20 dakika ayakta bekledik boşalan bir masaya oturmak için. Güzel bir kahvaltının ardından, Karaköy'ün güzel cafelerinden birine geçtik kahve için. 39+3 günlük bir hamile için performansım hiç de fena sayılmazdı. Doğumun yaklaştığının farkındaydım, biraz da endişeliydim ama henüz bir belirti olmadığı için, ister istemez Çarşamba günü için hazırlıyordum kendimi. Hatta eve gelince hiç dinlenmeden eşimin sunumuna yardim ettim. Akşam üstü hafif hafif ağrılarım başladı ama hava soğuktu acaba üşüttüm mü diye düşündüm, oysa ki Zeynep gelmek üzere olduğunun ilk sinyallerini veriyormuş. Saat 19.00 gibi sancılarım daha da arttı, dinlensem de geçmiyordu. Artık aylardır beklediğim o günün geldiğini anlamıştım. Annem ve Bora da durumun farkındaydı ama henüz o tatlı panik başlamamıştı. Akşam yemeği sonrası ilk büyük sancım geldi ve doktoruma haber verdik. Henüz sancılarım çok şiddetli olmadığı için evde biraz daha zaman geçirebilirdim. Bu arada Bora daha önceden seçtiğimiz çikolataları almak için Venüs pastanesine gitti, annem de hastaneye götüreceklerimizin son kontrollerini yaptı. Hastane çantamı, kapı ve oda süslerimizle ikramlıklarımızı önceden hazırladığımız için dilediğimde yola çıkabilirdik. Saat 22.00 gibi, sancılarım daha da sıklaşınca elimizde çantalar ve aylar evvel aldığımız, odasının önünden geçerken arada gözümüzün takıldığı, bir an önce kullanmak için heveslendigimiz boş ana kucağımızla hastaneye gitmek üzere yola çıktık. Şimdi gerçekten bu maxi-cosi nin içinde kızımızla mi dönecektik? Düşünmesi bile sancılarımın artmasına sebep oluyordu sanki. Yol boyunca hep düşündüm, herşey yolunda gidecek mi? kızım sağlıklı mı acaba? kime benziyor? onu ilk gördüğümde neler hissedeceğim? Kimse dile getirmese de hepimiz biraz tedirgindik. Yol boyunca sürekli doktorumla konuştum, annem de durmadan dua ediyordu. En sakin görünen Bora'ydı ama yine de heyecanını gizleyemiyordu. Kısa kısa sorular soruyordu, "sancın çok mu?", "her şeyi aldık mi?" ... 

Saat: 22.30 Yer: Kadıköy Şifa Hastanesi, 419 nolu oda 

Doktorum Egemen Koyuncu ben hastaneye gelmeden nöbetçi doktor ve hemşirelere gerekli talimatı vermişti. 4.kat hemşireleri hemen beni nstye bağladılar, doktorum gelene kadar sancılarım kontrol altında tutulacaktı. Yaklaşık 5 saat olmuştu sancılarım başlayalı ama doğumun daha cok başlarındaydım. Saat 23.00 gibi doktorum da geldi. Normal doğum hayaliyle geldiğim için heyecanım ve endişem daha da artmıştı. Henüz doğumun başları olmasına rağmen çok halsizdim. Doktorum, ilk kontrolü sonrası, en erken sabah saatlerinde doğumun gerçekleşebileceğini söyledi. İlerleyen saatlerde gelecek olan daha şiddetli ağrılara dayanabileceğimden emin değildim. Doktorum, hatta beni iyi taniyan annem de ayni fikirde olunca sezeryana karar verildi. Doktorum Egemen hanım bir süre daha benimle vakit geçirip, ameliyathanede görüşmek üzere yanımdan ayrıldı. Onun rahat ve gülümseyen yüzü beni daha da rahatlattı. Bir süre sonra anestezi doktoru yanıma geldi, bebeğime kavuşacağım an daha da yaklaşıyordu. Bunu düşünmek bile beni motive ediyordu. Tam 39 hafta 3 gündür içimde taşıdığım bu bebeği sonunda kucağıma alacaktım. Benim bakmaya fırsatım olur mu bilmiyordum ama Bora'nın istediği gibi 4.kattaki deniz manzaralı odalardan birine yerleştik. Odam, paravanla ayrılan 2 ayrı odadan oluşuyordu. Zeynep gelmeden kimsenin odadaki ikramlıkları, süslemeleri organize etmeye niyeti yoktu. Önlüğümü giymiş doğumu beklerken kız kardeşlerim de gelmişti. Zaman geçtikte herkesin endişesi artıyordu ama bana belli etmemek icin gülümsüyorlardı. En çok da annem endişeliydi, farkındaydım. Fiziksel olarak sürekli elimi tutmasa da bakışlarından elini elimin üzerinde hissedebiliyordum. 

Saat: 23.30 

Ve o an gelip çatmıstı. Beni almaya geldiler. Eşim, annem ve kız kardeşlerim yanımda. Bir de tabi fotoğrafçımız. Asansöre doğru hareket ediyoruz. Heyecanlıyım, korkuyorum, sancılarım devam ediyor, yine de kocaman bir gülümseme yerleştiriyorum yüzüme, el sallayarak biniyorum asansöre. Bora'yı da başka bir yere alıyorlar, üzerine steril kıyafetler giymesi için. Ameliyathane oldukça soğuk. Beni ameliyat masasına alıyorlar ve sancılarım elverdiğince kıpırdamadan oturmamı istiyorlar. Sebebini biliyorum, belimden iğne olacağım. Adı; epidural. Tam iğne vurulacakken sancım geliyor, beklemelerini istiyorum doktorlardan. Bir yandan da acıyacak mi diye düşünüyorum, çünkü biraz gerginim. İğne yapılırken hiç kıpırdamamam lazım, doktor şimdi dediğinde nefes bile almıyorum korkudan. Bir süre sonra bir sıcaklık hissi geliyor ama ben ayaklarımı oynatmaya devam edebiliyorum. Anestezistin işi bittiğinde beni yatırıyorlar. Kollarımı bağlıyorlar ve başımın önüne, önlüklerimizle aynı renkte bir kumaş koyuyorlar. Bu sırada, ekipten biri "biz hazırız babayı içeri alabiliriz” diyor. Bora'nın benden daha çok gergin olduğunu hissediyorum gözlerinden, doğum başlamak üzere, hiç konuşmadan gülümsüyoruz, elimi tutuyor ve heyecanla kızımızın geleceği anı beklemeye başlıyoruz. Yüzüm gülüyor. Bir anne gücü geliyor üzerime. 

Saat: 23.57 

“Dokuz sekizlik bir bebek bu” diyor doktorum, henüz karnımdayken çığlığı bastı çünkü. Şu an bile hatırlamakta güçlük çektiğim bir sürü soru sıralıyorum. Yanıma koyuyorlar, yüzü yüzüme değdiği an susuyor. Kızımla ilk fotoğrafımız, ilk aile fotoğrafımız çekiliyor o an. Ne kadar tombiş bir bebek diyorum. Rüyada gibi hissediyorum. Ailemize hoşgeldin kızım diyorum. Duygularım o kadar karışık ki. Bir kaç dakika sonra önce kızımı, sonra da Bora'yı ameliyathaneden çıkarıyorlar. Ben ise Egemen Hanim'la kızımın ne kadar güzel olduğunu konuşmaya dalıyorum. 20-25 dakika sonra da beni ameliyathaneden çıkarıyorlar. Biraz üşüyorum, bacaklarımın titrediğini hatırlıyorum. Egemen Hanım beni öperek asansöre uğurluyor. Kapı açıldığında ilk annemi görüyorum. Eliyle başımı okşayıp “iyi misin kızım” diye soruyor. Yüzünde bir gülümseme ama benim için de endişelenmiş olduğunu gösteren bir ifade görüyorum. "Bebeğimi gördünüz mü, ne kadar güzel” deyip duruyorum. Sonra kız kardeşlerimi, babamı görüyorum. Sancılandığını duyunca, heyecandan uyuyamadım diyor babam. O saatte Malkara'dan gelmiş. Herkes çok mutlu. Odaya girdiğim an pembe geceliğimi giydirip başıma da tacımı takıyor annem. Ben ise sürekli kızımı soruyorum. “Ne zaman gelecek kızım, hadi artık gelsin” deyip duruyorum. 

Ve kapı açılıyor. Hemşire elinde önü pembe ponponlu bir bebek yatağıyla içeri giriyor. Dünyalar güzeli kızımı kucağıma veriyor. “Kızım benim” deyip, inanamayan gözlerle seyrediyorum. Eşimle birbirimize bakıyoruz ve artık aile olduğumuzu anlıyoruz. 

13.5.2014 

Elimizde Zeynep'in keyifle uyuduğu ana kucağıyla hastane odasından çıkıyoruz. Arabaya biniyoruz, bu sefer ben arkaya bebeğimizin yanında oturuyorum. Evimize geliyoruz. 2 gün önce 2 kişi çıktığımız kapıdan 3 kişilik bir aile olarak giriyoruz. 

Herkesin doğum hikayesi kendine özel ve güzeldir. Bu da benimki. Sonunda Zeynep'ime kavuştuğum, hayatımın en mutlu hikayesi... 

2,5 aylık oldun bile. İyi ki doğurmuşum seni canim kızım, iyi ki varsın Zeynep'im...

Annen Nur

25 Nisan 2014 Cuma

Nur's Baby Shower...


01.04.2014’te, hamileliğimin 34.haftasında, doktorumun da tavsiyesiyle doğum iznine çıktım. Kızımla, evimle ilgilenecegim 1 yıllık süreç başladı böylece. Aslında ilk duyduğumda üzüldüm, hatta ağlamaya başladım. Daha doğuma çok var, evde sıkılırım diye korkuyordum, ama hiç de sandığım gibi olmadı. Yapılacak o kadar çok şey varmış ki. Hatta, daha önce hazırlıklarına başladığımız baby shower partisi için en doğru zamanmış iznimin başladığı gün. Çünkü partimiz 05.04.2014 Cumartesi günüydü.

Böyle bir parti düzenlemeyi planlayan anne adaylarına yardımcı olması dileğimle, partimizin süsleme ve ikramlarıyla ilgili fotoğraf ve detayları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Parti mekanımız evimizin salonu olunca, çağıracağımız davetli sayısını maksimum 25 kişi olarak belirledik. Yaklaşık 1 ay önceden davetli listesini kesinleştirmeye çalıştım, böylece gelemeyecek arkadaşlarımın yerine yenilerini davet edebildim.

Zeynep’in gelişi nedeniyle düzenlenen partimizin renkleri pembe ve beyaz ağırlıklıydı. Salonuma bambaşka bir hava katan afiş, banner ve ponponlarımız için “Party Le Fantasia”ya sonsuz teşekkürler. Benim için hazırlanan ponpon taç, taşlarla süslenmiş resim çerçevemiz ve içecek etiketlerimiz de davetlilerce çok beğenildi.


                             
Vintage serisi cupcake ve cakepoplarımız “Sweetatelier” tarafından hazırlandı. Görüntüleri de tatları da harikaydı. Davetlilerimizin hediye torbalarında yer alan, afişimizle uyumlu isme özel çikolatalarımız ve pembe bezelerimiz için de  “Sweetatelier”e sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum.

                                   
Gelelim  Zeynep’in anneannesi ve teyzelerinin güzel dokunuşlarına…

Müge teyzesinin çilekli magnoliaları, ki partinin en lezzetli ikramlarıydı bence, Işıl teyzesinin Pileki Pastanesi’nde yaptırdığı baby shower pastamız ve tabi ki annemin ev yapımı limonatası, yaprak sarmaları, börekleri ve salatası. Hepinize yanımda olduğunuz, muhteşem desteğiniz ve partimize kattığınız renk ve lezzetlerden dolayı teşekkür ediyorum.
                                   
Hediyelerimizi açmadan önce, davetlilerimiz için hazırlanan oyunlarımızı oynadık. Birinci oyunumuz, tabi ki her baby shower’in vazgeçilmezi olan annenin göbeğinin ölçülmesi, diğer oyunumuz da en kısa sürede, sıralanan harflerden bebek eşyalarıyla ilgili kelimelerin türetilmesiydi. Günün en eğlenceli kısmıydı bence oyunlar, kazanan davetlilerimiz de, Accessorize’den takı kazandılar. 
   
Partimizin sonunda davetlilerimize minik hediyeler vermeyi de ihmal etmedik tabi ki. Eminönü’nden aldığım beyaz puantiyeli pembe hediye torbalarımız ile, prenses tacı şeklindeki sabunlarımız, şeker dolu mini pembe biberonlarımız ve tabi ki “Sweetatelier” tarafından hazırlanan çikolatalarımız, partiden ayrılan davetlilerimizi gülümsetmeye yetti.

                
Detaylarıyla paylaşmaya çalıştığım baby shower partim böyle geçti. Biraz yorucu da olsa çok güzel bir gün geçirdim. Annem başta olmak üzere, kız kardeşlerim ve katılan tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.